Yüce dinimiz İslam’ın ana gayesi,
yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın can, mal, akıl, ırz ve
inancını korumaktır. İslam, bu beş temel değeri dokunulmaz kabul eder. Hangi sebeple
olursa olsun bu değerlerin zarar görmesine rıza göstermez. Hayatın bütünü için
geçerli olan bu durum teknolojiyi kullanırken de, internet ve sanal âlemde
gezinirken de aynıdır.
Teknolojiyi dinin güzel saydığı, ahlakın onayladığı ve akl-ı
selimin doğru bulduğu şekilde kullanmak mümince bir duruşun gereğidir. Bu alanı
amaçsız, verimsiz ve kontrolsüz bir mecra olarak görmek ise İslam’ın
korunmasını emrettiği beş temel değeri ihlal etme anlamı taşır. Zira teknolojinin
bilinçsiz kullanımı, kişinin sağlığını tehdit ederek canına, maddi kayba
uğramasına neden olarak malına zarar vermektedir. Gayr-i ahlâkî yönelimlerle iffetini,
aşırı ve sapkın ideolojilerle inancını zedelemektedir. Düşünme ve idrak etme
kabiliyetini bozmakta, akli melekelerini zayıflatmaktadır.
Allah’ın verdiği aklı ve hammaddeyi
kullanarak teknoloji üreten insan, bunu iyilik yolunda kullanmakla sorumludur.
Eğer teknolojiyi kullanarak helal kazancın yerine kumara, tasarrufun yerine israfa,
iffetin yerine ahlaksızlığa, merhametin yerine şiddete yöneliyorsa, büyük bir yanlışın
içerisindedir. Kendi eliyle fesadı yaygınlaştırıyor, geleceğini tehlikeye
atıyor demektir. Diğer yandan telefon, televizyon ya da bilgisayar ekranının
önünde vaktini heba ediyorsa, kendisine, ailesine ve Rabbine karşı vebal altına
girmektedir. Maalesef aynı çatı altında ama birbirinden habersiz yaşayan
ailelerin sayısı her geçen gün artıyor. İnsanoğluna zaman kazandırması
gereken teknoloji, günümüzde zaman kaybetmenin ve vakit öldürmenin en aldatıcı
tuzağı haline geldi. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (s.a.s) bu hususta bizleri
şöyle uyarmaktadır: “İki nimet vardır ki
insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”[1]
Hepimizin
hayatında yerini alan internet ve sosyal medya, başıboş, ilkesiz ve sorumsuz
bir alan olmamalıdır. Müslümana yakışan daima sorumluluk bilinciyle hareket
etmek, Rabbinin koyduğu sınırlara uymaktır. Her durumda gerçeğin ve doğrunun
yanında yer almaktır. Unutmayalım ki normal hayatta olduğu gibi internet ve
sosyal medyada da insanların haklarını ve özel hayatlarını ihlal etmek
haramdır. Mahremiyete saygı göstermeyen her adım Kur’ân’ın, “Birbirinizin
kusurlarını ve mahremini araştırmayın.”[2] emri ile çelişir. Günlük hayatta yalan söylemek,
insanları karalamak, iftira atmak nasıl günahsa, yayın dünyasında ve sosyal medyada
da aynı şekilde günahtır. Âlemlerin rabbi olan Allah, sanal âlemde de bizleri
görmektedir. Oradaki söz ve davranışlarımızdan da bizi hesaba çekecektir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hakkında kesin bilgi sahibi
olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan
sorumludur.”[3]
Bugün bizler için teknolojiden tamamen
uzak bir hayat sürmek elbette mümkün değildir. Zaten İslam’ın da böyle bir
talebi yoktur. Ancak teknolojiyi helal-haram hassasiyeti taşıyarak, ahlaki
ilkeleri koruyarak, insan hak ve özgürlüklerini ihlal etmeden kullanmak
öncelikli sorumluluğumuzdur. Böylece vaktimizi daha verimli ve emeğimizi daha
anlamlı hale getirebiliriz. Yeryüzünü iyilikten ve huzurdan yana imar
edebiliriz. Yeter ki her nimet gibi teknolojiyi de Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu ölçü
ve sınırlara riayet ederek kullanalım.
[1] Buhârî, Rikâk, 1.
[2] Hucurât, 49/12.
[3] İsrâ, 17/36.
Kaynak: http://www2.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder