Tarihin her
döneminde olduğu gibi Mekkeli müşrikler de İslam davetini engellemek için işkence
ve eziyette sınır tanımamış, Müslümanlara karşı sosyal ve ekonomik boykot uygulamıştı.
Tam boykot sona ermişti ki, bu sefer de
Peygamber Efendimiz (s.a.s), kendisini daima himaye eden amcası Ebu Talib’i ve
en sıkıntılı zamanlarında destekçisi olan sevgili eşi Hz. Hatice annemizi
kaybetti. Peygamberimizin himayesiz kaldığını düşünen müşrikler, O’na reva
gördükleri eza ve cefayı daha da artırdı. Bir çıkış yolu arayan Allah
Resûlü (s.a.s) İslam’ı tebliğ etmek için Taif’e gitti. Ancak orada da hakaretlere
maruz kaldı. Hatta taşlandı ve mübarek ayakları kan revan içinde kaldı. İşte teselliye
en çok muhtaç olduğu böyle bir zamanda Cenâb-ı Hak, Habibi’ni himaye ederek O’na
İsrâ ve Miraç mucizesini lütfetti.
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu
Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah
noksan sıfatlardan münezzehtir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla
görendir.”[1]
İsrâ, Sevgili
Peygamberimizin bir gece, Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya
yolculuğudur. Miraç ise Mescid-i Aksâ’dan en yüce makama kabulünün adıdır.
Allah Resûlü (s.a.s), Miraç’tan ümmetine üç büyük hediyeyle dönmüştür.[2] Bu
hediyelerin birincisi Peygamberimizin “Gözümün nuru”[3]
dediği beş vakit namazdır. Namaz, Allah’la kul
arasındaki güçlü iman bağının tezahürüdür. Namaz, yönünü kıbleye dönen, alnını
secdeye koyan müminin manevi yükselişidir. Namaz sadece şekilden ibaret
değildir. Aksine namaz, bedenen olduğu kadar zihnen ve kalben de insanı kuşatan
bir ibadettir. Namaz kılan insan aynı zamanda güzel ahlaklı, dürüst, mütevazı,
merhametli, adil olması beklenen insandır. İşte bu yüzden âyet-i kerimede “Muhakkak
ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar”[4] buyurulmuştur.
Mirac’ın bir diğer hediyesi “Âmenerresûlü”
olarak bildiğimiz ve her gün yatsı namazından sonra okuduğumuz Bakara Sûresi’nin
son iki âyetidir. Bu âyet-i kerimeler bize iman esaslarını, kulluk şuurunu ve sorumluluk
bilincini hatırlatır. Dünyada yapıp ettiğimiz her şeyin bir hesabı olduğunu
bildirir. Rabbimize içtenlikle nasıl dua ve yakarışta bulunacağımızı öğretir.
Mirac’ın son hediyesi ise ümmet-i Muhammed’den Allah’a ortak
koşmayanların günahlarının bağışlanacağı ve sonunda cennete girecekleri
müjdesidir.
Miracın yüreğimizde
kanayan emaneti ise Kudüs ve Mescid-i Aksâ’dır. Asırlar boyunca Müslümanların
idaresi altında “barış ve selamet yurdu” olarak anılan Kudüs, bugün işgalin,
zulmün, şiddetin ve acının toprağı haline getirilmiştir. İbadet özgürlüğünü
hiçe sayanlar, mabet dokunulmazlığını ihlal edenler, bir yandan müminlerin
Mescid-i Aksâ’da ibadet etmesine engel olmakta, diğer yandan bir cuma vakti
Yeni Zelanda’da camide ibadet eden masum Müslümanları hunharca katletmektedir.
Unutulmamalıdır ki hiçbir zorbalık,
Müslümanların Kudüs’te, Mescid-i Aksâ’da, bütün yeryüzü camilerinde birlik ve
huzur içinde ibadet etmelerine engel olamayacaktır. Huzura, barışa ve umuda
kasteden zalimler kendi yaktıkları ateşin kurbanı olacaklardır. Nitekim Cenâb-ı
Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın mescidlerinde O’nun
adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim
kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir.
Böyleleri için dünyada rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.”[5]
Miraç gecesi zihinlerimizde berraklığa, kalplerimizde ferahlığa,
hayatımızda huzura vesile olsun. Allah’tan gelen namaz davetine yürekten icabet
edip omuz omuza kıyama duralım. Miracın bereketiyle secdeye varalım. İmanın
onurunu, kul olmanın sorumluluğunu bir kez daha hatırlayalım. Kudüs ve Mescid-i
Aksâ’nın özgür olduğu Miraç gecelerine kavuşmak için umudumuzu ve duamızı eksik
etmeyelim.
[1] İsrâ, 17/1.
[2] Müslim, Îmân, 279.
[3] Nesâî, Işratü’n-nisâ’, 1.
[4] Ankebût, 29/45.
[5] Bakara, 2/114.
Kaynak: http://www2. diyanet.gov.tr/ dinhizmetlerigenelmudurlugu/ sayfalar/hutbelerlistesi.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder