Hicretin onuncu, risaletin son senesiydi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hac farizasını
yerine getirmek üzere ashabıyla birlikte Medine’den yola çıkıp Arafat’a ulaştı.
Burada, yıllar sonra “Veda Hutbesi” diye meşhur olacak olan hutbesini îrâd
etti. İnsanlığın yolunu aydınlatacak
tavsiyelerde bulundu. Birtakım haramlara ve sapmalara karşı ümmetini uyardı. Allah
Resûlü’nün Veda Hutbesinde “Câhiliyeye ait her şey ayaklarımın altındadır” diyerek
bir daha dönülmemek üzere yasakladığı hususlardan biri de faiz idi. Peygamberimiz,
faizin her çeşidini ayakları altına aldığını ilan ederek müminlere şöyle
seslendi: “İyi bilin ki faizin her çeşidi kesinlikle kaldırılmıştır.”[1]
Faiz, borç verilen bir parayı veya malı belli bir
süre sonunda fazlasıyla geri almaktır. Borçlunun alacaklısına ödemek zorunda
bırakıldığı meşrû olmayan, karşılıksız ve hak edilmeyen fazlalıktır. Alın teri dökmeden, emek sarf etmeden, haksız
yoldan kazanç elde etmektir. Dara düşmüş, zorda kalmış kişilerin bu hallerini
fırsata çevirmektir.
İslam, faizin her türünü kesin olarak
haram kılmıştır. Faizli işlemleri en büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Yüce
Rabbimiz, ayet-i kerimede müminleri şöyle
uyarmaktadır: “Ey
iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten
sakının ki kurtuluşa eresiniz.”[2]
Allah’ın bütün
emir ve yasakları kullarının iyiliği içindir. Onların dünyada huzurlu, ahirette
mutlu olmalarına yöneliktir. İslam’ın faizi haram kılmasında da hem birey hem
de toplum açısından birçok hikmet vardır.
Faiz, yalnızca
malın değil, aynı zamanda ömrün de bereketini azaltır. Faiz yüzünden ortaya
çıkan nice iflaslar, intiharlar, dağılan aileler, heba olan hayatlar vardır. Faizin
yaygın olduğu toplumlarda dar gelirliler ve yoksullar ezilir. Zenginle fakir
arasındaki uçurum gittikçe derinleşir. Allah rızâsı için borç verme,
yardımlaşma, sevgi, merhamet, şefkat, ihsan ve infak gibi erdemli davranışlar
ortadan kalkar. Dinî ve ahlâkî değerler örselenir. Helal haram duyarlılığı
zayıflar. Nihayetinde meşru olup olmadığına bakmaksızın kazanç elde etmeye
çalışmak, toplumda büyük huzursuzluklara sebep olur.
Faize bulaşan
kişi emeksiz ve kolay yoldan kazanç elde ettiğini zannetse de aslında
kaybetmeye mahkûmdur. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Allah, faizle elde edilen malı mahveder,
zekâtı ve sadakası verilen malı ise artırır”[3] buyurmak suretiyle bu gerçeğe işaret etmiştir. Zira zekât ve sadaka verenin malı
bereketlenip artar. Servetinden hayır görür. Kalbi huzurla, amel defteri
sevapla dolar. Faiz ise servetin bereketini ortadan kaldırır. Sahibine günahtan
başka kazanç sağlamaz. Hem maddî hem de manevî anlamda iflasını hazırlar. Allah
Resûlü (s.a.s) faizin eninde sonunda sahibine kaybettireceğini şöyle ifade
etmiştir: “Faiz yoluyla mal çoğaltan hiç
kimse, malının hayrını göremez.”[4]
Yüce dinimiz bizlere geçimimizi helal
yoldan temin etmeyi emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Hiç kimse kendi el emeğinin kazancından
daha hayırlı bir yiyecek yememiştir.”[5] buyurmuştur.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki,
cahiliye döneminde olduğu gibi günümüzde de faizli işlemler bazen ticaretin
doğal bir parçası gibi değerlendirilmekte, faizsiz ticaret yapılamayacağına
dair düşünce ve anlayışlar yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki ticaret
ve faiz birbirinden tamamen ayrı şeylerdir. Nitekim Kur’an’ın ifadesiyle “Allah,
alış verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır.”[6] Bunun
için bize düşen, ticaretimizi yaparken, faize bulaşmama hususunda son derece
hassas davranmaktır.
Dinimizin bütün ikazlarına rağmen faizi
terk etmeyenlerin karşılaşacağı hüsran, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir: “Faiz
yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu,
onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır…”[7]
O halde, tarih boyunca
ekonomik hayatın en büyük sömürü ve zulüm araçlarından biri olan faiz felaketinden
uzak duralım. Faizle elde edilen maldan hayır gelmeyeceğinin idrakinde olalım.
Şu geçici dünya hayatımızda daha çok kazanmaktan ziyade, helalinden kazanıp
helal yolda harcamaya gayret edelim. Mahşer günü, malımızı nereden kazanıp
nereye harcadığımızın hesabını vermeden Allah’ın huzurundan ayrılamayacağımızı
asla unutmayalım. “Ey iman
edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz
alacaklarınızı terk edin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından
faizcilere karşı açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip
vazgeçerseniz, anaparanız sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış
olursunuz.”[8]
[1] Müslim, Hac, 147.
[2] Âl-i İmrân, 3/130.
[3] Bakara, 2/276.
[4] İbn Mâce, Ticâret, 58.
[5] Buhârî, Büyû’, 15.
[6] Bakara, 2/275.
[7] Bakara, 2/275.
[8] Bakara,
2/278, 279.
Kaynak: http://www2. diyanet.gov.tr/ dinhizmetlerigenelmudurlugu/ sayfalar/hutbelerlistesi.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder