Yüce dinimiz İslam, tüm insanlığa imanın hakikatlerini, dünya ve ahiret huzurunun yollarını gösterir. Sadece Allah’a kulluk etmeyi, O’na güvenmeyi, O’nun rahmetine sığınmayı ve yalnız O’ndan yardım dilemeyi emreder. Bunun yanında bütün batıl inanç ve hurafeleri reddeder. İnsanların bilgisizlik ve çaresizliklerini fırsat bilerek, duygu ve değerlerini istismar etmeyi büyük bir günah sayar. Ne var ki insanoğlu zaman zaman dinimizin bu ilkelerini göz ardı etmiş, falcı, büyücü, kâhin, sihirbaz ve medyumlardan medet umar hâle gelmiştir.
Gelecekten haber verme, kısmet açma, şans getirme, şifa dağıtma iddiasında bulunmak ve bundan yardım ummak İslam’ın özüne aykırıdır. Zira, gaybın bilgisi yalnızca Allah’a aittir. Her şeye gücü yeten yegâne kudret sahibi O’dur. Yediğimiz her lokma, içtiğimiz her yudum suyu bizlere lütfeden O’dur. Dertlerin dermanı, hastalıkların şifası, sıkıntıların çaresi O’ndadır. Bizleri her an koruyup gözeten, yürekten yakarışlarımıza ve samimi dualarımıza icabet eden yalnızca Cenâb-ı Hak’tır.
Rabbimize iman ve tevekkül etmişken, umudunu fala bağlayıp geleceğini ona göre planlamak, büyü ve kehanetten medet ummak asla doğru değildir. Yıldızların hareketlerine bakarak insanların kader ve kısmetine dair sonuçlar çıkardığını iddia etmek mümince bir duruşa yakışmaz. Rakamlara, günlere, aylara, hiçbir gücü ve kudreti olmayan nesnelere gizem ya da uğursuzluk atfetmek, inancımızla bağdaşmaz. Kötülüklerden koruduğuna inanarak bir boncuğu kutsal saymak, ağaca bağlanan bezde, havuza atılan parada kısmet aramak yüce dinimizin yasakladığı davranışlardır.
Şöyle bir düşünelim! Başkalarının dertlerine büyü ya da sihir gibi gayrimeşru yollarla çare bulduğunu iddia edenler, niçin kendi dertlerine çare olamazlar! Geleceğin bilgisine sahip olduğu yalanıyla insanların umudunu sömürenler, bu bilgiyle neden kendileri doğru yola erişemezler? Şifa dağıttığını söyleyerek insanları aldatanlar, nasıl olur da kendi hastalıklarına şifa bulamazlar?
Felak suresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!”[2]
O hâlde, Rabbimiz tarafından imana elverişli ve iyilik yapmaya hazır yaratılan tertemiz fıtratımızı batıl inanç ve hurafelerle bozmayalım. En kıymetli hazinemiz olan imanımızı, samimi duygu ve niyetlerimizi doğru dinî bilgilerle güçlendirelim. Huzurlu bir hayat için alın teriyle çalışmayı, helal yoldan kazanmayı, hastalanınca tedavi olmayı, sebeplere sarılmayı düstur edinelim. Kısa ve haksız yoldan kazanmaya teşvik eden umut tacirlerine kanmayalım. Dünya ve ahirette başarıyı ve kurtuluşu, şifayı ve kısmeti Rabbimizden isteyelim. O’nun, gönülden ettiğimiz duaları karşılıksız bırakmayacağına daima inanalım.
[1] Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 59; İbn Hanbel, I, 293.
[2] Felak, 113/1-5.
Kaynak: http://www2.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder