Peygamber
Efendimiz (s.a.s) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına
rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!”
diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Resûlü’nü tanıyamayan kadın,
“Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir
müddet sonra kendisine nasihat edenin Resûl-i Ekrem olduğunu anlayınca
Peygamberimizin huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi
(s.a.s), şu özlü tavsiyede bulundu: “Gerçek
sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır.”[1]
Hayatın akışı
içerisinde her birimizin yaşadığı zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi
sıkıntılar olması mukadderdir. Çünkü bu dünya, adı üstünde, “imtihan
dünyası”dır. Başa çıkmak için uğraştığımız imtihanlardan çok daha fazlasını
Resûlullah (s.a.s) yaşamıştır. O, daha doğmadan babasını, henüz altı
yaşındayken annesini kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak büyümüştür. Can yoldaşı
eşini ve altı çocuğunu kendi elleriyle toprağa vermiştir. Mekke’de bir avuç
müminle birlikte müşriklerin amansız baskı ve işkencelerine, kısıtlama ve
dışlamalarına maruz kalmıştır. Bütün bu sıkıntı ve musibetlere rağmen,
Peygamber Efendimiz asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine
sığınmış ve O’ndan yardım istemiştir. Şiddetten değil, merhametten yana tavır
almış ve hiçbir zaman Allah’ın razı olmayacağı çözümlere tevessül etmemiştir.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Andolsun ki
sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”[2]
Elbette hiçbirimiz
zorluklarla karşılaşmayı arzu etmeyiz. Ancak müminler olarak biliriz ki, hayatın güzel anları kadar, sıkıntılı
zamanları da dünya imtihanımızın birer parçasıdır. Cenab-ı Hak, insanı bazen
elindekileri alarak bazen de fazlasıyla nimet vererek imtihan eder. Bu yüzden,
musibet karşısında isyan etmek, kırıp dökmek ya da kötü söz söylemek yerine
öncelikle sabırlı ve metanetli olmaya gayret gösteririz. Sağduyu ve akl-ı selim
ile hareket ederiz. Sıkıntıyı aşmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine
getiririz. Bizler, her musibetten dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler
çıkartırız. Benzer sıkıntılara maruz kalmamak için hata ve ihmallerimizi gözden
geçiririz. İlim sahibi, tecrübeli insanlardan yardım alır, ondan sonra da
Rabbimize tevekkül ederiz.
Sevgili
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Müminin hali ne
hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur.
Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir
sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”[3]
O halde, iyi günde
olduğu kadar, kötü günde de hayata tutunmak ve Rabbimizle aramızdaki bağdan güç
almak, imanın güzelliğindendir. Bunalmış bir insanın, çaresizliğini şiddete
dönüştürmesi, kadın ve çocuklardan öfkesini çıkarması ise zulümdür. Hiçbir
sıkıntı, anlaşmazlık ya da bunalım, kadına şiddeti reva gören bir zihniyetin
mazereti olamaz. Çünkü şiddet, kul hakkı çiğnemektir; acı ve nefret
tohumlarıyla aileyi zehirlemektir. Hâlbuki mümin, elinden ve dilinden merhamet
yayılan, çevresine güven ve huzur aşılayan kimsedir. Zorluklar karşısında
kişinin kendisine ya da ailesine zarar vermesi asla çözüm değildir. Dinimiz, ne
kendinin ne de başkasının ıstırabını dindirmek amacıyla bile olsa Allah’ın
emaneti olan canına kıymaya kesinlikle izin vermez. Çünkü dert varsa, dertlere
derman olan Allah vardır. “O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!”[4] Sıkıntı varsa,
sıkıntılara elbirliği ile çözüm bulacak dostlar, komşular, akrabalar vardır. “Müminler
ancak kardeştir!”[5]
Acılarımızı isyana ve
zulme dönüştürmeyelim. Yaşadığımız zorluklar karşısındaki metanetli tavrımızın,
Allah katında nice kolaylığın müjdecisi olacağını unutmayalım. Bizler bu
dünyaya, inanmak ve iyi işler yapmak için geldik. Peygamberimizin umut ve
teselli vadeden şu hadisini hatırlayalım: “Vücuduna batan bir diken bile
olsa, başına gelen her türlü musibet karşısında Müslüman’ın günahları
affolunur.”[6] Rabbimizin
yardımından ve rahmetinden ümidimizi kesmeyelim. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in
duasıyla Yüce Rabbimize niyaz edelim: “Biz Allah’a
aidiz ve O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin mükâfatını senden
bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla
değiştir.”[7]
[1] Buhârî, Cenâiz,31.
[2] Bakara, 2/155.
[3] Müslim, Zühd, 64.
[4] Enfâl, 8/40.
[5] Hucurât, 49/10.
[6] Buhârî, Merdâ, 1.
[7] Müslim, Cenâiz, 4.
Kaynak: http://www2. diyanet.gov.tr/ dinhizmetlerigenelmudurlugu/ sayfalar/hutbelerlistesi.aspx
Kaynak: http://www2.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder