Featured post

e-Devlet Nedir, Ne İşe Yarar?

e-Devlet, kamu yönetiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıdır. e-Devlet kavramının idari boyutu kamu kurum ve kuruluşları ve ye...

çocuk masalları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk masalları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dikili Ağaç

Okuldan eve dönerken, öğretmeninin verdiği meşe palamudunu cebinde sımsıkı tuttu. Düşmesin diye o kadar telaşlıydı ki ara sıra yerinde mi diye yoklayıp duruyordu. Cebinde olduğunu anlayınca rahat bir nefes alıp adımlarını daha da hızlandırıyordu. Eve gelince okul kıyafetlerini çıkardı. Küçük küreğini, boş saksısını alıp bahçeye indi. 

Öğretmeninin anlattığı gibi saksının en altına çakıl taşlarını, üstüne kum koydu. Meşe tohumunu özenle cebinden çıkarıp kumların tam ortasına yerleştirdi. En üste de toprak koydu. Geriye saksıyı sulamak kalıyordu. Saksısının suyunu verdikten sonra saksıyı eve çıkarıp pencerenin kenarına yerleştirdi. Gerisi artık zamana kalmıştı.

Toprağını kurumuş gördükçe saksıyı suladı. Uzun süre palamuttan hiçbir hareket göremedi. Hatta umudu bile kaybolmaya başlamıştı. Annesi:

- İnşallah çıkar kızım. Biraz daha sabret, dese de onun umutları iyice kaybolmuştu. 

Bir sabah tam okula gideceği sırada saksısı gözüne ilişti. Gitti, baktı. Gözlerine inanamıyordu. Küçük yeşil yapraklarıyla fidanı kendine bakıyordu. Heyecandan ne yapacağını şaşırdı. Uçar adım okula koştu. Yolda gördüğü arkadaşlarına bir müjde gibi fidanını söyledi. Derse girince öğretmeni gelir gelmez ona da bu haberi verdi. 

Öğretmeninden kocaman bir “Aferin” aldı. Fidanına gözü gibi baktı. Sevgiyle büyüttü. Yerini değiştirdi. Toprağını karıştırdı. Fidanının yaprakları büyüdü, boyu uzadı. Bir gün okula gittiğinde öğretmeni:

- Yarın fidanı büyüyenler getirsin. Fidanları dikmeye gideceğiz, dedi.

Ertesi gün fidanını özenle aldı, okula götürdü. Öğretmenleri ile birlikte fidanları dikecekleri yere gittiler. Orada önceden açılmış çukurlar vardı. Onlardan birinin önüne geçti, beklemeye başladı. 

Öğretmenleri onlara yardım ediyordu. Sıra ona gelince saksısından çıkardıkları fidanını eline aldı. Öğretmeni:

- Haydi bakalım, toprağa sen yerleştir, dedi.

Aylardır büyüttüğü fidanından ayrılmak çok zor olmuştu. Üzüldü, gözleri doldu. Öğretmeni:

- Üzülecek bir şey yok ki. Asıl, sevinmelisin. Çünkü artık senin de dikili bir ağacın var, dedi. 

Doğruydu bu. Okula gidene kadar bu sevinçle kendini avuttu. Artık kendini hiç yalnız hissetmiyordu. Ne de olsa onun da şu kocaman dünyada bir dikili ağacı vardı.

Diyanet Çocuk Dergisi, Ekim 2020, 24. s

Enescik

Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra ailesi, Hz. Enes’i Peygamberimize yardım etsin diye yanına getirmiş. Peygamber Efendimiz Enes’i çok sevmiş. Enes de her şeyden ve herkesten çok Peygamberimizi severmiş. Peygamberimiz, küçük Enes’e sevgisinden dolayı onu Enescik diye çağırırmış. Küçük Enes her gün Peygamber Efendimizin yanına gelir, ona hem yardımcı olur hem de bir şeyler öğrenirmiş. Akşam olunca da evine dönermiş. On yıl kadar Hz. Enes, Peygamberimizin yanında kalmış. Bu on yılda Hz. Enes’in Peygamberimizle ne çok hatırası olmuştur, tahmin edebiliyor musunuz? Bu tatlı hatıralardan birine beraber bakalım mı?

Bir gün Sevgili Peygamberimiz, Hz. Enes’ten bir iş için bir yere gitmesini ister. Hz. Enes yolda giderken arkadaşlarının oyun oynadığını görünce, onları izlemeye dalar. Kendini oyuna kaptırınca da Peygamberimizin ona verdiği görevi unutur. Bir süre oynadıktan sonra kendisine arkasından bir elin hafifçe dokunduğunu fark eder. Arkasına bakınca Peygamberimizi görmesin mi? Verdiği görevi hatırlayıp Peygamberimizin kızacağını sanır. Fakat Sevgili Peygamberimiz yüzünde tebessüm ile “Yavrucuğum haydi söylediğim yere git bakalım.” diye tekrar seslenir. Hz. Enes de “Tamam gidiyorum ya Rasulallah!” diyerek yola koyulur.

İşte böyle. Peygamberimiz on yıl boyunca ona hiç kızmamış, sesini bile yükseltmemiş. Hz. Enes zeki ve akıllı bir çocuk olduğundan, Peygamberimizin (s.a.s.) nasıl yaşadığını ve davranışlarını çok iyi gözlemlemiş. Hayatını tıpkı onun gibi sürdürmüş. Bu yüzden namaz kılış şekli Peygamber Efendimize en çok benzeyen Hz. Enes olmuştur. 

Hz. Enes’in aynı zamanda en çok hadis rivayet eden sahabilerden biri olduğunu biliyor muydunuz? Yani Peygamber Efendimizin sözlerini bize kadar aktarmış, ulaştırmıştır. 


 Diyanet Çocuk Dergisi, Ekim 2020, 6. s.

Öğrenmek İstersen

Sevgili Günlük,

Yedi yaşımdan beri namaz kılmayı öğrenmeye çalışıyorum. Ama bazen kafam karışıyor, hatalar yapıyorum. Annem ya da babamla namaz kılarken sıkıntı yok. Onlara bakıp tekrar ediyorum yaptıklarını. Ama yalnız kılarken şaşırıyorum. Düşündüm taşındım, ölçtüm biçtim, bu sorunu çözmek için kendimce bir yöntem buldum. Araştırmacı, gazeteci, yazar kimliğimi bir kez daha ortaya koymanın zamanı geldi. Bana lazım olan malzemeler: Bir adet not defteri ve bir adet kalem. Vee gözlem yapmak için namaz kılan bir yetişkin. Bir hafta boyunca namaz kılanları takip edip neler yaptıklarını not edeceğim. Kulaklarımı kabartıp hangi sureleri, duaları okuduklarını da...  

Planlarımı hayata geçirmenin vakti geldi. Birinci gün namaz kılarken annemi ve babamı iyice gözlemledim. Notlarımı aldım. Onlara sormam gereken şeyler vardı. 

Sonraki gün babam namaza gelmeden önce hazırlandım. Abdestimi aldım. Seccademde onu beklemeye başladım. Babam gelince ona namazın kılınışı ile ilgili bazı sorularımın olduğunu söyledim. O da sevinerek “Tabii, sor. Senin gibi öğrenmeye meraklı birini anımsattın bana. Bir sahabiyi... Namazımızı bitirince sana bu sahabiyi anlatayım.” dedi. Sorularımı cevapladıktan sonra babamın yanında namaza durdum. Namazımızı kıldıktan sonra babam anlatmaya başladı.

Abdullah bin Abbas’mış bahsettiği sahabi... Peygamberimizin amcasının oğluymuş. Doğduğunda Peygamberimiz ona dua etmiş. Hz. Peygamber’in hareketlerini öğrenmeye çalışırmış sürekli. Bu yüzden sık sık yanına gider, onu izlermiş. On yaşındayken, “Ben Rasulullah’ın namazına iyice bakacağım.” demiş kendi kendine. 

Evlerinde kaldığı bir gün planladığı gibi Peygamberimizi izleyip, öğrenmeye çalışmış yaptıklarını. Peygamberimiz abdest alıp namaz kılmaya başlamış. Hz. Abdullah da hemen kalkıp onun yaptıklarını tekrar ettikten sonra, onun yanında namaza durmuş. Peygamberimizi çok severmiş. Peygamberimiz de İbn Abbas’ı çok sever, onunla sohbet eder, ona dua edermiş.

Abdullah bin Abbas gibi Peygamberimizin evinde misafir olup onunla sohbet etmeyi, ondan bir şeyler öğrenmeyi kim istemez ki? Evet, benim öyle bir imkânım yok. Ama olsun, pek çok kitap var Peygamberimizi anlatan. Yeter ki biraz araştırma isteği olsun insanın içinde. Öğrenmek isteyen elbet bir yolunu bulur.

Kaynak: Diyanet Çocuk Dergisi, Ekim 2020, 2. s.

Tosbik Buğday

Başaktan düşen tosbik buğday tanesi, yuvarlana yuvarlana bir taşın dibinde durdu. Rüzgâr onu tozlarla birlikte olduğu tarladan alıp başka bir yere götürmüştü.

Garip ve sessizce etrafına bakınırken toprak seslendi ona.
- Heyy tosbik buğday bana bakar mısın? 
- Beni tanıyorsun!- Bilmez miyim, toprağım ben. Senin gibi milyonlarca buğday tanesine ev sahipliği yaptım.
- Senin çok cömert olduğunu söylemişti ailem. Şimdi onlardan uzağım. Rüzgâr beni buralara getirdi. Onlar çiftçi Asım Amca'nın çuvalına girdi sanıyorum.

Bizden ekmek oluyormuş. İnsanlar, kurtlar, kuşlar ve nice canlı bizimle doyuyormuş.

- Evet tosbik buğday. Toprağımı seninle paylaşmak istiyorum. Daha fazla savrulma. Tüm tohumlarla paylaşırım evimi. Bir iken on olurlar, yüz olurlar, bin olurlar. İçimdeki tüm mineralleri, vitaminleri, suyu paylaşırım. Paylaştıkça çoğalırım.

- Ne güzelsin sevgili toprak. Seninle olmak şimdi daha çok mutlu ediyor beni. Başka yerlere savrulup çürüyebilirdim. Şimdi seninle birlikte ben de çoğalacağım.

Toprak, buğday tanesine sarıldı. Suyundan vitaminlerinden verdi. Büyüdükçe büyüdü tosbik buğday. Başaklar çoğaldı. Buğdaylar çoğaldı.

Çiftçi Asım Amca hasat etti tarlayı. Sonra arkadaşları ile bir çuvalı paylaştı tosbik buğday. Bir süre, bir ambarda beklediler, neşeli şarkılar söylediler.

Sonrasında bir değirmene yol aldılar. İnce ince öğütüldüler.

- Bembeyaz un oluyoruz diye seslendi arkadaşlarına... İncelmiş yeni hâlini de çok beğendi. Sonra bir kabın içini paylaştı suyla. Sevgi'nin annesi yoğurdu onu sevgiyle. Hamur oluyordu anladı. Sıcacık ekmek olarak çıktı fırından. Sevgi, böldü böldü verdi arkadaşlarına. Arkadaşları köy usulü ekmeğin tadını çok seviyorlardı çünkü.

Annesi ne zaman ekmek yapsa arkadaşlarıyla birlikte yerdi. Tosbik buğday, Esra'nın, Semih' in, Gül'ün, Beyza'nın elinde olmaktan büyük mutluluk duydu. Kırıntılar da küçük serçelere ikram edildi. Tereyağlı köy usulü ekmekleri yiyen çocuklar için oyun vakti idi. Kuşlar için de cıvıl cıvıl ötme.

Neşe içinde gülüşüp oynarken onlar, kim bilir hangi tosbik buğday kime vitamin olacaktı, kimin sofrasını süsleyecekti...

Kaynak: Diyanet Çocuk Dergisi, Kasım 2020, 14. s.

Öğretmenimin Sayesinde

Ama öğretmenim ben sayıları sevmem ki. Hem yapamam matematiği...Böyle demiştim öğretmenime, bize matematiğin kolay olduğunu söylediğinde. Sonra sözlerine, robotların, bilgisayardaki kodların ve hatta uzaydaki uyduların kapılarının bile matematikle açıldığını eklemişti öğretmenim.

Ben yine de itiraz etmiştim. Sayılar bana karmaşık geliyordu, problemleri çözmesi de zordu. Öğretmenim yine de vazgeçmedi. Dersi sevmemiz için elinden gelen tüm çabayı gösterdi. Yeter ki öğrenelim diye bir gün derse bisiklet bile getirdi. Sonra sınıfa dönüp hepiniz çok şaşırdınız değil mi, dedi. Daha biz ne olduğunu anlamadan pedalları çeviriverdi. Evet arkadaşlar, dedi. Bugünkü konumuz çember ve daire. Bakın matematik aslında her yerde. Bisikletin tekerinde bile.

Bir başka derse elinde kocaman bir kutu ile gelmişti. Matematiği en çok sevenin bugünkü hediyesi bu kutudaydı. Üç soru soracağım, demişti. Aranızdan bir kazanan çıkacak. Kurallarımız çok basit, soruların hepsini bilen oyunun galibi olacak diye de eklemişti.

İlk soru çok basitti. Neden mi? Çünkü herkes bildi. Sıra ikinci soruya geldi. Bu soru biraz zordu. Arkadaşlarımın çoğu elenmişti. Son soruya sadece üç kişi geçmişti. Biri bendim, biri Mustafa, diğeri de Zeynep’ti.

Öğretmenim büyük bir heyecanla son soruyu sordu. Problem ilk başta oldukça zor göründü. Nasıl çözeceğim diye düşünürken aklıma öğretmenimin sözü geldi. Kodların, robotların ve hatta uzayın temeli matematikti. Yapılacaklar basitti aslında. Sayılar önce toplanacak sonra da bölünecekti. Soruyu hızlıca çözdüm. Sonunda birinci ben olmuştum.

Öğretmenim de çok sevindi. Senin matematiği başaracağını biliyordum, dedi. O gün sürpriz hediyeyi kazandım. Ama çok daha önemli bir şeyi öğrendim. Matematik çok eğlenceli ve basitti. En önemli kural onu sevmekti. Bana bunu gösteren de öğretmenimdi.

Kaynak: Diyanet Çocuk Dergisi, Kasım 2020, 24. s. 

Hikâye ve Masal


  
Kış mevsimi kendini belli etmeye başlamıştı. Göçmen kuşların göçme vaktiydi. Hızlı Kanat kırlangıçlara haber ulaştırdı. Devamını Oku...








Sevgili öğretmenim, en son derste, “Sevdiğiniz bir kişiye mektup yazmanızı istiyorum.” dediğinizde, 
aklıma ilk gelen kişi siz oldunuz. Devamını Oku...



Miyavv miyav miyav… Ah! Özür dilerim. Bir an, bir insan ile konuştuğumu unuttum. Alışkanlık işte, alışmışım arkadaşlarımla miyav miyav diye konuşmaya. Devamını Oku...








Ama öğretmenim ben sayıları sevmem ki. Hem yapamam matematiği...Böyle demiştim öğretmenime, bize matematiğin kolay olduğunu söylediğinde. Devamını Oku...








Başaktan düşen tosbik buğday tanesi, yuvarlana yuvarlana bir taşın dibinde durdu. Rüzgâr onu tozlarla birlikte olduğu tarladan alıp başka bir yere götürmüştü. Devamını Oku...









Sevgili Günlük,

Yedi yaşımdan beri namaz kılmayı öğrenmeye çalışıyorum. Ama bazen kafam karışıyor, hatalar yapıyorum. Annem ya da babamla namaz kılarken sıkıntı yok. Onlara bakıp tekrar ediyorum yaptıklarını. Devamını Oku...





Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra ailesi, Hz. Enes’i Peygamberimize yardım etsin diye yanına getirmiş. Devamını Oku...




Okuldan eve dönerken, öğretmeninin verdiği meşe palamudunu cebinde sımsıkı tuttu. Düşmesin diye o kadar telaşlıydı ki ara sıra yerinde mi diye yoklayıp duruyordu. Devamını Oku...





Bir öğrenci okula gitmek için hazırlanıyordu. Annesi ona montlarından hangisini giyeceğini sordu. Kararsız olan öğrenci, bir türlü seçim yapamıyordu. Sonunda bir tanesini seçti. Devamını Oku...

Kırlangıçlar Feşmekan Kasabasında

Kış mevsimi kendini belli etmeye başlamıştı. Göçmen kuşların göçme vaktiydi. Hızlı Kanat kırlangıçlara haber ulaştırdı. 

- Hazırlanın göç başlıyor! Kırlangıç sürüsü sıcak ülkelere doğru yola çıktı. Havada süzülerek göçerlerken beklemedikleri bir fırtınaya yakalandılar. Hemen aşağıdaki karaçam ormanına sığındılar. Sert rüzgâr hepsini bitkin düşürmüştü. Yaşlı bilge kırlangıç, ormana sığınan kırlangıçlara seslendi: 
- Şimdiye dek böyle zorlu bir fırtına görmedim. Kanatları incinenler sıcak ülkelere kadar uçamazlar. Onları bırakamayız. Kışı ormanın yakınındaki şu kasabada geçirmeliyiz. Feşmekân kasabasına doğru uçtular. Evlerin çatılarına, uygun yerlere konarak yuva yapmaya başladılar. Lapa lapa yağan kar her yeri beyaza bürüdü. Yaşlı kuşlar her yeri kaplayan karda nasıl yiyecek bulacaklarını düşünüyorlardı. İnsanlar soğuk günlerde kuşları unutmaz, pencere kenarlarına ekmek kırıntısı, bahçelere buğday serperler diye ümit ediyorlardı. Ama bekledikleri gibi olmadı. 

-Ne garip bir yer burası, insanlar gökyüzüne bakmıyorlar mı hiç, dedi kırlangıçlardan biri. 
- Kasaba halkı yiyeceklerini neden bizimle paylaşmıyor, diye sızlanmaya başladı kuşlar. Neşeli Kırlangıç ise iyilerin sayısının kötülerden fazla olduğuna inanır, ümitsiz olmayı sevmezdi. 
- Kışın kırlangıç görmeye kimse alışık değildir. Onlara burada olduğumuzu göstermemiz lazım, dedi. 
- Hoşlanacakları şeyler verelim onlara, ne dersiniz, dedi heyecanla Tepeli Tüy. Tepesinde uzun tüyleri olan tek kırlangıçtı. Ayrıca ilginç fikirleri de vardı. Mesela güzel kokulu kış bitkilerinin yapraklarını götürelim pencerelere, dedi. 
- Ormandan kardelen çiçekleri getirebilirim, dedi Hızlı Kanat. 
- Kanadım kırık, uçamam ama güzel şarkılar söylerim dedi Şakıyan Kanat. Bilge kırlangıcın keyfi yerine geldi, gözleri mutlulukla parıldadı. Hemen işe koyuldular. Kimi pencere önlerine ıtır dalları bıraktı. Kimi kardelenleri, kimi defne yapraklarını, kimi şifalı otları, kimi de kekikleri, mercan köşklerini bıraktı. Birer ikişer evlerin kapıları, pencereleri açıldı. Etraftan güzel kokular geliyordu. Sonunda kasabalı, kırlangıçları fark etti. Çocuklar kırlangıç yuvalarına, pencerelerine birer avuç buğday bıraktı. Herkes çoktandır yapmayı unuttukları iyilikleri hatırladı. 
-Dedelerimiz kış günleri gelince ormandaki hayvanlar aç kalmasın diye ormana yiyecekler bırakırlardı. Nasıl da unuttuk bu güzellikleri, diye hayıflandılar. Feşmekân kasabasının adı o kış mevsiminden sonra Kuşmekân kasabası olarak bilinir oldu.


Kaynak. Diyanet Çocuk Dergisi, Aralık 2021

İnsan hayatının tüm renklerini bir araya getirmeyi amaçlayan Hayata Dokunmalı, sizler için en güzel ve yararlı içerikler sunuyor. Siz de bize içerik önerebilir, hatta site yazarı olabilirsiniz. Bunun için bizimle iletişime geçmeniz yeterlidir.