Featured post

e-Devlet Nedir, Ne İşe Yarar?

e-Devlet, kamu yönetiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıdır. e-Devlet kavramının idari boyutu kamu kurum ve kuruluşları ve ye...

Rabbin İçin Kurban Kes


Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen Rabbin için namaz kıl ve kurban kes![1]
Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu, kurban bayramı günü, Allah’a kurban kesmekten daha sevimli gelen bir amel işleyemez...”[2]
Rabbimizin rızasına yaklaşmamıza ve müminlerle kardeşlik bağlarımızın pekişmesine vesile olan Kurban Bayramının heyecanı yüreklerimizi sardı. Bizleri bu mübarek günlere ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Kurbanlarımızla Rabbimize olan teslimiyet ve sadakatimizi, yardım ve ikramlarımızla da kardeşlerimize olan muhabbetimizi tazeleyeceğiz.
Kurban, belirli şartları taşıyan hayvanları usulüne uygun olarak ibadet maksadıyla kesmektir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi kurbanda da asıl maksat kurbiyettir. Yani, Allah’a yakınlaşma çabasıdır. Takvaya ulaşma arzusudur. Kurban, itaatkâr kullarından, Rahmân’a yükselen bir saygı ve samimiyet beyanıdır. Cenâb-ı Hak, bu gerçeği bizlere şöyle haber verir: “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan yalnızca takvanızdır.”[3]
Kurban, Hz. Âdem’den bu güne her topluma emredilmiş bir ibadettir. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Biz her ümmete kurban kesmeyi meşrû kıldık ki kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar…”[4]
Kurban ile samimiyet sınavına tabi tutulan Hz. Âdem’in çocukları Habil ve Kabil’i hatırlayınız. Bu sınavda Allah’ın emrine en güzel şekilde itaat eden ve kanaatkâr davranan Habil kazanmış, samimiyetsiz ve kıskanç tavrıyla Kabil kaybetmiştir. Çünkü bütün ibadetlerin özü ihlas ve takvadır.
Kurban ile teslimiyet imtihanından geçen Hz. İbrahim’i ve oğlu İsmail’i hatırlayınız.  Bu ağır imtihanda Peygamber bir baba ve oğlu, sahip olunan her şeyin Allah yolunda tereddütsüz feda edilebileceğini insanlığa göstermiştir.
Vefat edinceye kadar her yıl kurban kesen Peygamber Efendimizi hatırlayınız. Allah’ın Sevgili Elçisi (s.a.s), kurbanlarını bizzat boğazlamış, etinden hem kendisi ve ailesi yemiş, hem dostlarına ikram etmiş, hem de ihtiyaç sahiplerine infak etmiştir. Kurbanda Peygamberimizin vefası ve duası vardır. Onun infak ve paylaşma ahlakı vardır.
Kurban, maddi ve manevi anlamda yüce bir sorumluluktur. Eşimizle, dostumuzla, komşumuzla, akrabalarımızla, kardeşlerimizle aynı nimet etrafında buluşmaktır. Kurban, Allah yolunda iyilik ve infakta bulunma, O’nun nimetlerini paylaşma bilincini diri tutmaktır. En yakınlarımızdan başlamak üzere, muhtaçların,  mağdurların, garip ve kimsesizlerin yüzünü güldürmektir. Renk, dil ve coğrafya ayrımı gözetmeksizin, ihtiyaç sahiplerinin hanesine muhabbet ve sevinç taşımaktır. Adını bile duymadığımız nice ülkelere, hiç görmediğimiz insanlara iyilik eli uzatmaktır.  Kardeş olmanın, bir olmanın, ümmet olmanın şuuruna ermektir. 



[1]   Kevser
, 108/1-2.
[2]  Tirmizî, Edâhî, 1.
[3]   Hac, 22/37.
[4]  Hac, 22/34.
Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx

Sorumluluk Sahibi Bir Baba Olabilmek


Yüce Rabbimizin insanoğluna lütfettiği en kıymetli nimetlerden biri aile olmaktır. Zira aile güvendir, dayanaktır, sığınaktır. İyilikte yardımlaşmak, el birliğiyle kötülüğe engel olmaktır. Aile aynı zamanda insanı geleceğe hazırlayan en önemli kurumdur. İnsan ilk eğitimini ailesinden alır. Karakteri aile ocağında şekillenir. Sevgiyi, saygıyı, dürüstlüğü önce anne babasından öğrenir.
Ailede anne ile birlikte babaya da önemli görevler düşmektedir. Babanın sorumluluğu ailesinin maddi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret değildir. Merhamet eğitimi almış, güzel ahlakla donanmış, değerlerini benimsemiş bir nesil yetiştirmek her babanın öncelikli sorumluluğudur. Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz.”[1]
Baba olmak, Hz. Nuh misali evladının imanla şereflenmesi için gayret göstermektir. Onun dünya ve ahiret saadetini kazanması için çırpınmaktır. Hz. Nuh, tevhit gemisine binmeyi reddeden oğluna son bir umutla şöyle seslenmişti: “…Haydi yavrum gel, sen de bizimle birlikte gemiye bin, kâfirlerle beraber olma!”[2]
Baba olmak, Hz. İbrahim misali duayı dilinden düşürmemektir. İtaatkâr bir kul olabilmek için Allah’a sığınmaktır. Salih bir nesil için O’na yalvarmaktır. Nitekim İbrahim (a.s) Rabbine şöyle niyaz etmişti: “Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et. Şüphesiz tövbeleri kabul eden, merhameti bol olan yalnız sensin.”[3] “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namaza devam edenlerden eyle! Ey Rabbimiz, duamı kabul eyle!”[4]
Baba olmak, Hz. Yakup gibi zorluklar karşısında metanetini korumaktır. Ne kadar ağır olursa olsun dünya imtihanını sabır ve tevekkülle karşılamaktır. Evladına daima sevgiyi, merhameti, adaleti ve şefkati aşılamaktır. Yanlış yaptıklarında onları uyarmak ama hiçbir zaman onlardan ümidini kesmemektir. Hz. Yakup, kıskançlıkları sebebiyle kardeşleri Hz. Yusuf’u kuyuya atan çocuklarına şöyle seslenmiştir: “…Hayır! Nefsiniz sizi kötü bir iş yapmaya sürüklemiş; artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattığınız şeyler karşısında, bana yardım edecek olan ise ancak Allah’tır.”[5]
Baba olmak, Hz. Lokman gibi evladına şefkatle öğüt vermektir. Ona doğruyu ve yanlışı, haramı ve helali öğretmektir. Hz. Lokman, oğluna şu güzel nasihatlerde bulunmuştur: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelen musibetlere sabret.” “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.” “Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de yükseltme…”[6]
Baba olmak, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin sünnetinin izinde yürümektir. Allah Resûlü (s.a.s), örnek bir aile babasıydı. Çocukları arasında hiçbir ayrım yapmazdı. Kızı Fatıma’yı görünce ayağa kalkar, elinden tutar, şefkatle öper ve kendi yerine oturturdu.[7] O sadece kendi yavrularına değil bütün çocuklara anlayışlı davranırdı. Peygamberimizin terbiyesinde büyüyen Hz. Enes, Resûl-i Ekrem’den şöyle bahseder: “Resûlullah’a on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun ‘Öf!’ bile demedi.”[8]
Çocuklarımız bizden ilgi ve şefkat bekler. Yanımızda değerli olduklarını hissetmek ister. Hayatı öğrenirken, kendilerine rehberlik edecek pusula, sığınacakları liman olmamızı arzu eder. Öyleyse günlük hayatın koşuşturması ve geçim telaşı içinde çocuklarımızı ihmal etmeyelim. Dinine, vatanına ve bütün insanlığa faydalı nesiller yetiştirmek için her türlü fedakârlığı gösterelim. Yavrularımızı sevgimizden, ilgimizden ve duamızdan mahrum bırakmayalım.  


[1] Tirmizî, Birr, 33.
[2] Hûd, 11/42.
[3] Bakara, 2/128.
[4] İbrâhim, 14/40.
[5] Yûsuf, 12/18.
[6] Lokmân, 31/13, 17-19.
[7] Ebû Dâvûd, Edeb, 143, 144.
[8] Müslim, Fedâil, 51.     

Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx

İnsan hayatının tüm renklerini bir araya getirmeyi amaçlayan Hayata Dokunmalı, sizler için en güzel ve yararlı içerikler sunuyor. Siz de bize içerik önerebilir, hatta site yazarı olabilirsiniz. Bunun için bizimle iletişime geçmeniz yeterlidir.