Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.”[1] Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim, Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah da o kimseye kavuşmayı arzu eder. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.”[2]
Varlığımızın yegâne sebebi Allah Teâlâ’dır. O’nun “Ol!” emriyle, gökler ve yer arasındaki bütün varlıklar dünya hayatındaki yerini alır. Bizleri yoktan var eden; kudreti, ihsanı ve yardımı ile yaşatan; nimet verip sınayan O’dur.
Sabah uyandığımız andan gece uykuya varana kadar, aldığımız her nefeste, attığımız her adımda, verdiğimiz her kararda Allah’a karşı sorumluluğumuz vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde bu sorumluluğu şöyle anlatır: “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, kulların sadece O’na ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” Bunu yaptıkları takdirde, “Allah’ın kuluna azap etmemesi ve onu cennetine koyması”[3] Cenâb-ı Hakk’ın mümin kullarına vaadidir.
Allah Teâlâ, mümin kullarının dua ve yakarışlarına icabet eder. Rızasına erişmek için çalışanları yalnız ve yardımsız bırakmaz. Kul her ne zaman “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyazda bulunsa, Rabbimiz de “Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”[4] müjdesiyle onu karşılar. Nitekim bir kutsi hadiste Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Hakkın şöyle buyurduğunu bize nakleder: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı ne ise öyleyim. Beni andığında onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendi başıma anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!”[5]
İnsanoğlu kimi zaman nankör ve bencil, kimi zaman da aceleci ve gafil davranabilir. Biz kuluz. Bazen Rabbimizin bizi her an gördüğünü, duyduğunu ve bizden salih ameller beklediğini unutabiliyoruz. Günaha düşüyor, bilerek ya da unutarak hata edebiliyoruz. Yolumuzu kara bulutlar kapladığında, ayağımız kaydığında, gözümüze perde indiğinde pişman olacağımız işler yapabiliyoruz.
Ancak ne olursa olsun yegâne sığınağımız “merhametlilerin en merhametlisi” olan Yüce Allah’tır. O, affedicidir, affetmeyi sever. Merhamet ve mağfiret kapısını son nefesimizi verinceye kadar açık tutar. Kur’an-ı Kerim’de bize şöyle buyurur: “Ey kendilerinin aleyhine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[6]
Kur’an bizi uyararak şöyle diyor: “Allah’ı unutan ve bu yüzden de Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.”[7] Rabbimizle aramızdaki kulluk bağını özenle koruyup güçlendirelim. O’na hakkıyla ibadet edelim; yalnız O’ndan yardım dileyelim. Rabbimize gönülden dua edelim. İşlediğimiz tüm günahlarımıza tevbe edelim. Unutmayalım ki kim Rabbini unutur ve Onunla arasındaki kulluk bağını koparırsa, Allah Teâlâ da onu rahmetinden uzaklaştırır. Dünyada yüreğine korku salar, ahirette yüzüne bakmaz ve onu büyük bir azaba uğratır.
- [1] Lokmân, 31/22.
- [2] Buhârî, Rikâk, 41; Müslim, Zikir, 14.
- [3] Müslim, Îmân, 48; İbn Hanbel, V, 239.
- [4] Bakara, 2/214.
- [5] Buhârî, Tevhîd, 15; Müslim, Zikir, 21.
- [6] Zümer, 39/53.
- [7] Haşr, 59/19.
Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx