Featured post

e-Devlet Nedir, Ne İşe Yarar?

e-Devlet, kamu yönetiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıdır. e-Devlet kavramının idari boyutu kamu kurum ve kuruluşları ve ye...

Tevazu İnsanı Yüceltir


 Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Rahmân’ın has kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler…”[1]
 Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim Allah için huşûundan dolayı tevazu gösterirse, Allah onu kıyamet gününde yüceltir. Her kim kibrinden dolayı böbürlenirse Allah da onu kıyamet gününde alçaltır.”[2]
Kamil bir imanın hayatımızdaki en büyük tezahürü, salih amelle birlikte güzel ahlak sahibi olmaktır. Zira güzel ahlak, dünyamızı aydınlatan ve ahiretimizi cennete çeviren en kıymetli sermayemizdir. Bizler, sonu cennet olan bir hayatın ancak güzel ahlakla tamamlanacağına inanırız. Rabbimiz katında bizleri yüceltecek olan bu ahlaki güzelliklerin başında ise tevazu gelir.
Tevazu, alçakgönüllü olmaktır. Kendini beğenmişlikten ve böbürlenmekten uzak durmaktır. Gurur ve kibirden arınmış bir hayatı benimsemektir. Yaratılmış her bir canlıya saygı, şefkat ve merhamet göstermek, kibar davranmaktır.
Biz müminler, tevazuu Peygamber Efendimizden öğrendik. O, daima sade bir hayat sürdü.[3] İnsana, insan olduğu için değer verdi. Mütevazı olmanın, cennet ehlinin özelliklerinden biri olduğunu bildirdi.[4] Müslüman bir kardeşimizi küçük görmenin kötülük olarak bizlere yeteceğini hatırlattı.[5] Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde tevazu sahibi olmanın insanı Allah katında yücelten bir vasıf olduğunu bizlere şöyle haber vermiştir: “…Allah, bir kulun hoşgörülü olması sebebiyle izzetini artırır, Allah için tevazu gösteren kişiyi ise yüceltir.”[6]
Sevgili Peygamberimizi kendisine örnek alan mütevazı bir mümin, bütün nimetlerin asıl sahibinin Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir.              
Sahip olduğu her bir nimetin aynı zamanda kendisinin bir imtihanı olduğunun farkındadır. Mümin, elindeki bütün imkânları Allah’ın rızasını kazanmak için seferber eder. Makam ve mevkii, şöhret ve zenginliği ne olursa olsun kendini diğer insanlardan farklı bir konumda görmez. Allah katında üstünlüğün ancak takvada olduğuna inanır.
İslam, bir yandan müminin ruhuna alçak gönüllü olmayı nakşederken, diğer taraftan kibirden olabildiğince uzaklaşmasını hedefler. Çünkü kibir, Peygamberimizin ifadesiyle “Hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmektir.”[7]
Kibirli insan, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneder. İnsanları küçümseyerek onlardan yüz çevirir. Oysa mümin, hangi sebeple olursa olsun hiç kimseyi hakir görmemelidir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) bu konuda bizleri şöyle uyarmıştır: “Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.”[8]
Mümin, her işinde olduğu gibi tevazuda da aşırıya kaçmaz. Zira mümin, tevazu içinde bir hayat yaşamakla yükümlü olduğu kadar kendisinin ve Müslüman kardeşlerinin şeref ve haysiyetini korumakla da görevlidir. O, müminleri hakir görenlere karşı asil ve vakur duruşunu muhafaza eder. Müslümanların şeref ve izzetini korumak için var gücüyle çalışır. Yüce Rabbimizin Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı kararlı ve tavizsiz, birbirlerine karşı da merhametlidirler...”[9] buyruğuna gönülden bağlanır.
Hayatımızın her alanında tevazuu kuşanalım. Hiç kimseyi incitmeyelim. Fani dünyanın geçici heveslerine aldanarak birbirimizi üzmeyelim. Dünyamızı zindana, ahiretimizi cehenneme çevirecek olan kibirden, gururdan ve riyadan sakınalım. İnsanları küçümseyerek onlara surat asmayalım. Yeryüzünde böbürlenerek yürümeyelim. Unutmayalım ki Yüce Rabbimiz, kibirlenen ve kendisiyle övünen kimseleri sevmez.


[1] Furkân, 25/63.
[2] İbn Hanbel, III, 76.
[3] Müslim, Zühd, 33.
[4] Buhâri, Edeb, 61.
[5] Müslim, Birr, 32.
[6] Müslim, Birr, 69.          
[7] Müslim, Îmân, 147.
[8] Müslim, Cennet, 64.
[9] Fetih, 48/29.
Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx

Rabbin İçin Kurban Kes


Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen Rabbin için namaz kıl ve kurban kes![1]
Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu, kurban bayramı günü, Allah’a kurban kesmekten daha sevimli gelen bir amel işleyemez...”[2]
Rabbimizin rızasına yaklaşmamıza ve müminlerle kardeşlik bağlarımızın pekişmesine vesile olan Kurban Bayramının heyecanı yüreklerimizi sardı. Bizleri bu mübarek günlere ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Kurbanlarımızla Rabbimize olan teslimiyet ve sadakatimizi, yardım ve ikramlarımızla da kardeşlerimize olan muhabbetimizi tazeleyeceğiz.
Kurban, belirli şartları taşıyan hayvanları usulüne uygun olarak ibadet maksadıyla kesmektir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi kurbanda da asıl maksat kurbiyettir. Yani, Allah’a yakınlaşma çabasıdır. Takvaya ulaşma arzusudur. Kurban, itaatkâr kullarından, Rahmân’a yükselen bir saygı ve samimiyet beyanıdır. Cenâb-ı Hak, bu gerçeği bizlere şöyle haber verir: “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan yalnızca takvanızdır.”[3]
Kurban, Hz. Âdem’den bu güne her topluma emredilmiş bir ibadettir. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Biz her ümmete kurban kesmeyi meşrû kıldık ki kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar…”[4]
Kurban ile samimiyet sınavına tabi tutulan Hz. Âdem’in çocukları Habil ve Kabil’i hatırlayınız. Bu sınavda Allah’ın emrine en güzel şekilde itaat eden ve kanaatkâr davranan Habil kazanmış, samimiyetsiz ve kıskanç tavrıyla Kabil kaybetmiştir. Çünkü bütün ibadetlerin özü ihlas ve takvadır.
Kurban ile teslimiyet imtihanından geçen Hz. İbrahim’i ve oğlu İsmail’i hatırlayınız.  Bu ağır imtihanda Peygamber bir baba ve oğlu, sahip olunan her şeyin Allah yolunda tereddütsüz feda edilebileceğini insanlığa göstermiştir.
Vefat edinceye kadar her yıl kurban kesen Peygamber Efendimizi hatırlayınız. Allah’ın Sevgili Elçisi (s.a.s), kurbanlarını bizzat boğazlamış, etinden hem kendisi ve ailesi yemiş, hem dostlarına ikram etmiş, hem de ihtiyaç sahiplerine infak etmiştir. Kurbanda Peygamberimizin vefası ve duası vardır. Onun infak ve paylaşma ahlakı vardır.
Kurban, maddi ve manevi anlamda yüce bir sorumluluktur. Eşimizle, dostumuzla, komşumuzla, akrabalarımızla, kardeşlerimizle aynı nimet etrafında buluşmaktır. Kurban, Allah yolunda iyilik ve infakta bulunma, O’nun nimetlerini paylaşma bilincini diri tutmaktır. En yakınlarımızdan başlamak üzere, muhtaçların,  mağdurların, garip ve kimsesizlerin yüzünü güldürmektir. Renk, dil ve coğrafya ayrımı gözetmeksizin, ihtiyaç sahiplerinin hanesine muhabbet ve sevinç taşımaktır. Adını bile duymadığımız nice ülkelere, hiç görmediğimiz insanlara iyilik eli uzatmaktır.  Kardeş olmanın, bir olmanın, ümmet olmanın şuuruna ermektir. 



[1]   Kevser
, 108/1-2.
[2]  Tirmizî, Edâhî, 1.
[3]   Hac, 22/37.
[4]  Hac, 22/34.
Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx


İnsan hayatının tüm renklerini bir araya getirmeyi amaçlayan Hayata Dokunmalı, sizler için en güzel ve yararlı içerikler sunuyor. Siz de bize içerik önerebilir, hatta site yazarı olabilirsiniz. Bunun için bizimle iletişime geçmeniz yeterlidir.