Featured post

e-Devlet Nedir, Ne İşe Yarar?

e-Devlet, kamu yönetiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıdır. e-Devlet kavramının idari boyutu kamu kurum ve kuruluşları ve ye...

Kudüs İslâm Yurdudur


Bir gün Meymûne annemiz Peygamberimize, “Beytu’l-Makdis hakkında bize ne dersin” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.s) şöyle cevap verdi: “Orası mahşer yeridir, dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Gidin ve orada namaz kılın! Çünkü orada kılınan bir vakit namaz, başka yerde kılınan bin vakit namaz gibidir.”  Hz. Meymûne, “Peki oraya gidecek imkân bulamazsam” diye sorunca Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu: “Kandillerinde kullanılmak maksadıyla oraya zeytinyağı gönderirsin. Böyle yapan da oraya gitmiş gibi olur.”[1]
Kudüs, insanlığın en köklü mirasına şahitlik eden cihanşümul bir değerdir. İmanlı bir duruşun, vahye sabitlenmiş bir istikametin ve muhabbete dayanan bir yönelişin sembolüdür. Nice peygamberin aziz hatırasını taşıyan bir İslam şehridir. İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksâ oradadır. Sevgili Peygamberimiz, şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde ibadet gayesiyle sadece üç mescid için yolculuğa çıkılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ.”[2]
Kudüs, “dârü’s-selâm” diye anılır, yani barışın şehridir. Kudüs, Müslümanların hâkimiyetinde asırlarca özgürlüğün ve adaletin sembolü olmuştur. Sadece müminlerin değil, herkesin ibadetini rahatça yapabildiği, huzur içinde yaşayabildiği bir belde olarak yönetilmiştir.
Ancak işgal edildiği günden beri Kudüs, huzuru ve barışı unutmuştur. Kudüs mahzundur. Avlusundan eksik olmayan çatışma, hakaret ve zulümlerin gölgesinde, Mescid-i Aksâ mahzundur. Aslında bu işgal, müminlerin birliğini, beraberliğini ve mukaddes değerlerini hedef almaktadır. Müslümanların öz vatanlarında, kendi camilerinde ibadet etmelerine engel olmaktadır. Hâlbuki Allah’ın mescitlerine zarar veren ve müminleri ibadetten alıkoyanlar hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada zillet, âhirette ise büyük azap vardır.”[3]
Filistin’i ve Kudüs’ü işgal etmek, aslında sadece bu bölgede değil, bütün yeryüzünde kaos çıkararak barışa izin vermemek anlamına gelir. Kudüs’te kargaşayı körüklemek ve savaştan beslenmek, aslında insaf, vicdan ve merhamete sırtını dönmektir. Kudüs gibi tarih boyunca insanlığı kucaklayan bir şehirden Müslümanları çıkarmaya çalışmak, aslında tüm insanlığın hukukunu ve şerefini tanımamak demektir.
Mazlumların feryadı arşa uzanırken, yegâne çözüm ümmet-i Muhammed’in bir araya gelerek zulme ve işgale karşı çıkmasıdır. Zira imanlarını ve imkânlarını bir araya getirdiklerinde, Müslümanlar dünyanın en adil ve merhametli gücünü oluşturacaktır. Hakkaniyet ve güven arayan insanoğlunun ortak umudu olacaktır. Unutmayalım ki Kudüs, ümmet-i Muhammed için, çiğnenen harîm-i ismetini ve dağılan vahdetini kurtarma vesilesidir. Ama aynı zamanda Kudüs, viran olan yeryüzü yurdunu, dört bir köşesinden kan ve gözyaşı akan dünyamızı ıslah etme davasıdır.
Kudüs, İslam yurdudur; Müslümanlara aittir. Aziz milletimiz, Kudüs’e sevdalıdır; Mescid-i Aksâ’yı canından ve malından daha aziz bilmektedir. Dün olduğu gibi bugün de milletimizin desteği ve yardımı, yıllardır Mescid-i Aksâ’nın muhafızlığını yapan Filistinli mazlum kardeşlerimizin yanındadır.

[1] İbn Mâce, İkâme, 196; Ebû Dâvûd, Salat, 14.
[2] Buhârî, Fadlü’s-salât, 1.
[3] Bakara, 2/114.

Kaynak: http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu/sayfalar/hutbelerlistesi.aspx

Din Samimiyettir


Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Biz bu kitabı sana gerçeğin bilgisi olarak indirdik. Öyleyse samimi bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a kulluk et.” (1)
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah, ancak samimiyetle ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.”(2)
Yüce dinimiz İslam’ın özü samimiyettir. Söz ve davranışlarımızın Allah katında değer kazanması, samimiyetimize bağlıdır. Samimiyet; Rabbimize gönülden iman etmek, bu imanın gereği olarak da hiçbir dünyevi karşılık ve menfaat beklemeden sadece Allah’ın rızasını amaçlayarak yaşamaktır. Samimiyet, canlı-cansız bütün varlıklara karşı iyi niyet beslemektir. Samimiyet, ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmaktır.
Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadisinde  “Din samimiyettir.” buyurmuştur. Sahabe-i kiram merak edip, “Kime karşı samimiyet Yâ Resûlallah?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Allah’a, Kitabı’na, Resûlü’ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara.”(3)
Peygamberimizin mübarek ifadelerinden anlıyoruz ki, din deyince aklımıza samimiyet gelmelidir. İslam dinini ihlas ve samimiyetten, halis niyetler ve saf yüreklerden ayrı düşünmek imkânsızdır.
Müslüman, Cenâb-ı Hakk’a samimiyetle kulluk eder. İbadetlerinin, dualarının, yardım taleplerinin tek muhatabı Allah’tır. “Sözlerin en güzeli” olan Kur’an-ı Kerim’e samimiyetle bağlanır. Kur’an’ın lafzını zihnine, hükmünü hayatına aktarmak için gayret eder. Resûl-i Ekrem Efendimize sadakatle itaat eder. Derin bir sevgi ve samimiyetle onu örnek alır, onun gibi yaşamak için uğraşır.
Müslüman, içinde yaşadığı toplumda huzurun hâkim olması, barış ve güvenin sağlanması için kul hakkına riayet eder. Eğitimden ticarete, aileden mahalleye her alanda ve her şartta hakkı, hukuku ve adaleti korur. Amir ya da memur, kadın ya da erkek, çocuk ya da yetişkin farkı gözetmeksizin, çevresindeki herkese karşı sorumluluklarını samimiyetle yerine getirir.
Müslüman, “ümmet-i Muhammed” ailesinin şerefli bir ferdi olduğunun idrakindedir. Cinsiyeti, ırkı, rengi ve dili ne olursa olsun, bütün müminlere karşı hasbi davranır. Şefkat ve merhametle açılan kardeşlik kollarını, muhabbetle edilen sıcak bir kardeş duasını her türlü kazancın üstünde tutar.
İnsanı hırsına esir eden ve samimiyete gölge düşüren en büyük illet, riya ve gösteriştir. Yüce dinimiz, söz ve davranışlarımızın her türlü hileden ve çıkar oyunlarından uzak olmasını emreder. “Karşılığını sadece Allah’tan umarak” iyi işler yapmayı bize öğütler. Dürüstlükten ve samimiyetten ödün veren, insanların gözünü boyayarak kazanç sağladığını zanneden kimselerin aslında kaybettiğini söyler. Zira “görsünler ve duysunlar diye” iş yapan riyakârın eline geçecek olan, dünyada da ahirette de ziyandan başka bir şey değildir.
Allah Resûlü (s.a.s) bir hadis-i şerifinde bizleri şöyle uyarmaktadır: “Allah sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”(4) O halde, Rabbimizin katında iyi bir kul, halis bir Müslüman olmak istiyorsak, temiz bir yüreğe ve samimi amellere sahip olalım. Allah’ın rızasını hayatımızın amacı haline getirelim. O’nun gizli-açık her halimizi görüp bildiğini ve sadece samimiyetle yaptıklarımızı ödüllendirdiğini aklımızdan çıkarmayalım. Gösterişten ve ikiyüzlülükten uzak duralım. Hep birlikte Peygamberimizin duasıyla Allah’a yalvaralım: “Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana ihlâsla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!”(5)

[1] Zümer, 39/2.
[2] Nesâî, Cihâd, 24.
[3] Müslim, Îmân, 95.
[4] Müslim, Birr, 34.
[5] Ebû Dâvûd, Vitr, 25.    

Kaynak: 
http://www2.diyanet.gov.tr/dinhizmetlerigenelmudurlugu sayfalar/hutbelerlistesi.aspx                  

İnsan hayatının tüm renklerini bir araya getirmeyi amaçlayan Hayata Dokunmalı, sizler için en güzel ve yararlı içerikler sunuyor. Siz de bize içerik önerebilir, hatta site yazarı olabilirsiniz. Bunun için bizimle iletişime geçmeniz yeterlidir.